Can Yücel

                                      





                                



HALİME TERCÜMANDIM


Sözümona insandım
Hamsiydim buğulandım
Koynumdaki hatunu
Havva anamız sandım

Beyazıt Kulesiydim
Hem Kumkapıdaki yangın
Arap itfaiyeciynen
Kendi derdime yandım

Pir Sultandım abdaldım
Düz rakıya dadandım
Çekip çekip kafayı
Anacığımı andım

Banazdaydı bazlamam
Ve radyodaki reklam
Yaşamı yandaş sayıp
Bana bir ekmek bandım

Arşa vardı feryadım
Firazda kör kadıydım
Kararsızlıktan cayıp
Katlime karar aldım

Gül benizli isyanım
Eksi çıktıkça kanım
Arta durdu bicanım
Ben ölsem ölsem bile

Dipdiri o sol yanım



BÜYÜK CAN DEDİ Kİ


Kovalamayın beni yatağa
Hiç uykum yok
Daha lafınıza karışacağım
Ortalığı dağıtacağım
Televizyonu kapatacağım
Ayçiçeği resmi yapacağım daha
Başparmağıma şiir okuyacağım
Islık çalacağım
Daha çok işim var
Gecenizi karartacağım
Kütahya vazonuzu kıracağım
Vakitsiz yatırmayın beni
Daha çok erken


HERŞEY SENDE GİZLİ


Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,

Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...

ÖZLEDİM SENİ..


özledim seni...
ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir.
beynimi uyuşturuyor özlemin...
çok sık birlikte olmasak bile
benimle olduğunu bilmenin
bunca zamandır içimi ısıttığını
yeni yeni anlıyorum
Yokluğun,
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp
mütemadiyen bir boşluğa
Sabahları seni okşayarak başlamaları
aksamları her isi bir kenara koyup
seninle baş başa konuşmaları özlüyorum;
oynaşmalarımızı,
yürüyüşlerimizi,
sevimli haşarılığını,
çocuksu küskünlüğünü...
Nasılda serttin başkalarına karşı
beni savunurken;
ve ne kadar yumuşak
bir çift kısık gözle kendini
ellerimin okşayışına bırakırken
Gitmeni asla istemediğim halde
buna mecbur olduğunu görmek
ve sana bunları söylemeden
'git artık' demek
'beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk
kavuşacaksın mutluluğa'
demek sana nede zor
seni görmemek ve belki yıllar sonra
karsılaştığımızda
bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...
yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek....

BU DA ÖYLE BİR AŞK


Sırtımda çıplak
Islak nefesin
Bi gidip bi geliyor

Biz senlen yatmıyoruz ki
Yaşamıyoruz da
Hep yarışıyoruz
Sen mi ben mi
Önce kim
Ölümü öldürecek diye

BULUŞMAK ÜZERE


Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni
Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenceden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor
Derken bi de dibe dalayım diyorsun
İçine doğdu belki de
İşte çil çil koşuşan balıklar
Lapinalar gümüşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
Onların arasında bulacaksın beni
Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe mutluluğa doğru
Her işin başında sevgi diyor
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Yanında ben varım

SEVGİ DUVARI


sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
dilimizde akşamdan kalma bir küfür
salonlar piyasalar sanat sevicileri
derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
yakanda bir amonyak çiçeği
yalnızlığım benim sidikli kontesim
ne kadar rezil olursak o kadar iyi
kumkapı meyhanelerine dadandık
önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
çöpçülerin elleriyle okşardın beni
yalnızlığım benim süpürge saçlım
ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi
baktım gökte bir kırmızı bir uçak
bol çelik bol yıldız bol insan
bir gece sevgi duvarını aştık
düştüğüm yer öyle açık seçik ki
başucumda bir sen varsın bir de evren
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
yalnızlığım benim çoğul türkülerim
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

BAŞKA TÜRLÜ BİR ŞEY


başka türlü bir şey benim istediğim
ne ağaca benzer, ne de buluta
burası gibi değil gideceğim memleket
denizi ayrı deniz,
havası ayrı hava..

bir başka yolculuk dalından düşmek yere
yaşadığından uzun

bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
ağacın yüksekliğince
dalın yüksekliğince rüzgarda
ve bir yeni ömür
vardığın çimen yeşilliğince

nerde gördüklerim
nerde o beklediğim
rengi başka
tadı başka..

İNTİHAR !!


Balkonun altına kapamışlar hint horozunu
Önüne de bir kara tel çekmişler
Dünya yüzü görmesin diye...
Yine de herkesten önce ötüyor sabahları...
Erken öten horozu... sözü bir yerlerden
kulağına çalınmış olmalı...

ANAYASASI İNSANIN



Kan yasası bu insanın:
Üzümden şarap yapacaksın
Çakmak taşından ateş
Ve öpücüklerden insan!

Can yasası bu insanın:
Savaşlara yoksulluklara
Ve binbir belaya karşın
İlle de yaşayacaksın!

Us yasası bu insanın:
Suyu şavka döndürüp
Düşü gerçeğe çevirip
Düşmanı dost kılacaksın!

Anayasası bu insanın
Emekleyen çocuktan
Uzayda koşana dek
Yürürlükte her zaman

AL BİR UZUN HAVA


Çekirgeydi Raşko’nun elindeki güvercin
Raşko’da mengeneydi, bu beynimizde kalsın!
Çekmişler ıstor diye muhribin dumanını
Böyle aşk, böyle barış, Allah belamı versin! 
Bugün kitabım verdim tek pedal matbaaya
Bu yol beni götürür sağlam Selimiye’ye
Ağlıyorsam gözyaşım iki gözüme dursun
Vermişim ben canımı al-uzun bir havaya

TARİHLİ BAĞBOZUMU


Ayaklarıyla ezip fıçıya mı bastılar seni
Nefti kasnaklı bir fıçıya,
Aldırma, kara üzüm !
Sen, o Kırmızı Şarabına doğru
İçten içe
Harıl harıl
Çalışmana bak, iki gözüm !

MASKULİNİZM


Yaşamak ne güç şeymiş
Kadınlar öğrettiler bana
Başta anam
Hamamda kaynar sular dökerek başımdan
Onlar uyandırdılar beni çocukluktan
Erkek olup üstlerine çıkayım diye
Bu öyle bir esatır ki
Hem esir tüccarı olacaksın, hem esir
Ve vücutlarının akkağıtlarına yazdığım o şiir değil,
med-cezir...
Kadınlar doğurdular beni bağıra bağıra
Gine onlar öldürecekler beni aşktan
Bağırta bağırta...


SON GÜRLÜK


Trabzon hurması ağacına döndüm
Tüyüm tüsüm döküldü, yapraksız kaldım
Yine de meyvaya duruyorum bu cıbıl halimle
Tepeden tırnağa
Turuncu turuncu
Kütür kütür
Bu benim sonbaharım
Bu benim son gürlüğümdür

 

 

SEKE SEKE

çatal yüreğimle türkülü yollara,
düştüm ki o kadar olur.
seke seke ben geldim,
sike sike gidiyorum... 


*********************************
ANILAR;


 
Can Yücel doktora gidiyor.
doktor diyor ki gırtlak kanserisin.
o da diyor ki koskoca can yücel de nezleden ölecek değil ya...
 
 
Can Yücel 'e diyorlar ki Zeki Müren’e niye paşa diyorlar.
cevap:
bu memlekete paşalara ibne denemediği için ibnelere paşa deniyor...
 
 
Can Yücel 'e sorarlar:
-efendim nedir bizim memleketteki bu sağcılık solculuk davaları?
Can baba:
-bu ülkede sabah kalktığında malafat eğer sağ tarafa kaymışsa sağcısındır, yok eğer sol taraftaysa solcu..
-peki sizinki ne tarafta ?
- ileride daima ileride....
 
 
Emeğin partisi kuruluş aşamasındayken Can Yücel 'e parti tüzüğü hakkında soru sorarlar:
-arkadaşlar,biz yeni bir partiyiz,bize tüzük değil büzük lazım..
 
 
Bir
  Televizyon programına konuk olan Can Yücel anılarını anlatır .12 Eylül öncesi Bir yazısında bu ülkede politikacı olmak için sıkıca göt lazım dediği için hakkında dava açılır . Savunmasını bir fıkra anlatarak yaptığını söyler.
 
fıkra şöyledir.

İki köylü doktora gider doktor hastaya fitil yazar ve makattan kullanın der , eve dönerler ama ilacın nasıl kullanılacağını anlayamamışlardır .Doktora telefon edip sorarlar
- Doktor bey makat nedemek anlayamadık .!
doktor izah eder 
- O fitili anusunuzdan içeri iteceksiniz.

Adamlar yine anlamazlar hasta bir daha arayalım der öteki doktor kızar bize diye çekinir ama hastanın israrı üzerine tekrar arar 
- Doktor bey biz bu anus nedir anlayamadık der.
doktor tekrar açıklar

- popodan kullanıcaksınız kardeşim popodan

adam telefonu kapatır bu sefer popo ne dir diye düşünürler bir türlü anlayamamışlardır
hasta tekrar ara der beriki çekinir yahu iki  kere aradık adam kızacak, Hasta diretir kızmaz canım neden kızsın sen ara .Beriki çekinerek arar doktor popo ne anlayamadık der .Sonra suratı asık telefonu kapatır hastaya çıkışır .
-Dedik sana herif kızdı işte 
Hasta sorar ne dedi ?
Götüne sok dedi.
Can Yücel bu fıkrayı anlattıktan sonra hakime Bu memlekette göte göt denir diyerek savunmasını bitirdiğini anlatır.
Sunucu merakla sorar " Sonra ne oldu netice "
Can Yücel cevaplar

- 12 Eylül darbesi oldu ve ben beraat ettim.
Sunucu sorar " Nasıl beraat ettiniz ?"

Can Yücel cevaplar
12 Eylülde göt ucuzladıda ondan beraaat ettim.

______________________________________
Teşhis koyulduktan sonra, ölümüne yakın zamanda karaladığı son yazıda  derki Can baba;
 
"Konser, konser oldum, bitmemiş senfoniyi bitirdim"

 

             
            Can Yücel' den
           
            Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş seklidir...
           
            Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel, hatta mükemmel olurdu.
           
            Nasıl mı?
           
            Cami'de uyanıyorsunuz.
           
            Bir tahta sandık içerisinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua
           
            ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette tabuttan doğruluyorsunuz,
           
            yaşlı, olgun, ve ağırbaşlı olarak.
           
            Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatl ar, çocuklar torunlar hepsi
           
            hazır.
           
            Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
           
            Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı
           
            alıyorsunuz.
           
            Ne güzel, hazır maaş, hazır ev...
           
            Altmışlı yaslara kadar garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz.
           
            Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.
           
            Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve ise ilk başladığınız gün size hoş geldin
           
            hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz.. ve
           
            genel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübelibir insan
           
            olarak ise başlıyorsunuz.
           
            Herkes karsınızda el pençe diva n...
           
            Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor.
           
            Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.
           
            Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade.....aman ne güzel günler
           
            başlıyor... derken bir gün patron size artık üniversiteye gitsen daha iy i
           
            olur diyor.
           
            Bu arada babanız ortaya çıkmış, 'fazla çalıştın' diyor 'artık eve dön, işi
           
            bırak, okumaya basla, harçlığın benden olsun...'
           
            Keyfe bakar mısınız?
           
            Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden, su gölden bir dönem
           
            başlıyor.
           
            Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor.
           
            Derken anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlı yor, araba kullanma
           
            derdi de yok artık....
           
            Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, 'evde otur, keyfine bak,
           
            oyuncaklarınla oyna' diyorlar.
           
            Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta
           
            bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvaletkullanmamaya başlıyorsunuz.
           
            Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli
           
            dönem başlıyor.
           
            Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır.
           
            Bir gün karanlık ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz. Beslenmek için
           
            ağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor, sıcacık,
           
            yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir ortamda yaşıyorsunuz.
           
            Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.
           
            Veeeeee....
           
            En güzeli deeee......
           
            Günün birinde müthiş keyifli b ir geceyle hayatiniz bitiyor...
           
            Can YÜCEL
                         
                       
Can Yücel’e
 
Yarmışsın ayvayı üstat
Bir şiir darbesiyle
Kaşık,kaşık dilimlemişsin
Ayva dünya,yemişsin üstat
Sulusunun da
Susuzunun da vebali senin değil ya ,
 ama,
Yemeyi becermişsin  tam kıvamında
Hass’tir
Hass’tir
Meğer dünya meyve
Meğer meyve
Üstat,senin yediğin gibi de yenir…
 
                                     İrfan Kaban

 

 
 
 
Ziyaretçi sayısı 29911 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol