
****************************************************
BU YAZ SAHİLLERİMİZ NASIL OLACAK

**********************************************************
Vatandaş Osman;
Acı ama gerçek...
Vatandaş 'Türk Osman' Osman Bey, sabah saat 7.00'de Casio masa saatinin
alarmıyla gözlerini açtı.
Puffy yorganını kaldırdı.
Hugo Boss pijamalarını
çıkarıp Adidas terliklerini giydi.
WC'ye uğradıktan sonra banyoya geçti.
Clear
şampuan ve Protex sabunuyla duşunu aldı.
Colgate ile dişlerini fırçaladı .
Rowenta ile saçlarını kuruttu.
Bill's gömleğini ve Pierre Cardin takımını giydi.
Lipton çayını içti.
Sony televizyonda medya özetlerini ve flash haberleri
izledi.
Citizen kol saatine baktı. Aile fertlerine 'çav' deyip Hyundai
otomobiline bindi.
Blaupunkt radyosunu açarak, rock müziği buldu. Ağzına bir
Polo seker attı Şehrin göbeğindeki Mega Center'daki ofisine varınca, Casper
bilgisayarını çalıştırdı.
Microsoft Excel'e girdi. Ofis boy' dan Nescafe'sini
istedi.
Saat 10.00'a doğru açlığını yatıştırmak için Grisini yedi.
Öğlen Wimpy's
Fast Food kafeteryaya gitti.
Ayaküstü, Coca Cola ve hamburgeri mideye
indirdi.
Camel sigarasını yakıp Star gazetesini karıştırdı.
Aksam-üzeri is çıkısı
Image Bar'a uğrayıp JB'sini yudumladı, sonra kösedeki Shopping Center'a uğradı.
Eşinin sipariş ettiği Persil Supra deterjan, Ace çamaşır suyu, Palmolive
şampuan, Gala tuvalet kağıdı ,
Sprite gazoz ve Johnson kolonyayı alarak kasaya yanaştı.
Bonus kartıyla faturayı ödedi.
Hafta sonu esi Münevver'le Galleria'ya
giden Osman Bey, Showroom'lar dolaşıp Kinetix ayakkabı,
Lee Cooper blue jean satın aldı.
Aksam evde bir gazetenin verdiği TV Guide'a göz atan Osman
Bey,kanallar arasında zapping yaparak, First Class, Top Secret,Paparazzi gibi
programlar izledi.
Ayni anda Outdoor dergisini karıştırdı. Saat 22.00'ye doğru
Show'da Türk dili üzerine panel başladı.
Uykusu gelen Osman Bey, televizyonu
kapatıp yatak odasına geçerken, kendini mutlu hissetti.
' Ne mutlu Türk'üm diyene!'
diye gerindi ve uyudu.
Hala da uyuyor..
İyi uykular sevgili milletim....
Yıllar ilerledikçe değişen Türkçe
Yıl: 1955
"Karşıma aniden çıkınca ziyadesiyle şaşakaldım ve mütehassıs oldum... Nasıl
bir eda takınacağıma hüküm veremedim, adeta vecde geldim. Buna mukabil az
bir müddet sonra kendimi toparlar gibi oldum, yüzünde beni fevkalade
rahatlatan bir tebessüm vardı... Üstümü basımı toparladım, kendinden emin
bir sesle 'akşam-ı şerifleriniz hayrolsun' dedim.."
Yıl: 1965
"Karsıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım ve hislendim.. Ne yapacağıma karar
veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Ama çok geçmeden kendime gelir
gibi oldum, yüzünde beni rahatlatan bir gülümseme vardı.. Üstüme çeki düzen
verdim, kendinden emin bir sesle 'iyi aksamlar' dedim.."
Yıl: 1975
"Karsıma aniden çıkınca fevkalade sasırdım ve duygulandım.. . Nitekim ne
yapacağıma hüküm veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Amma ve lakin
kısa bir sure sonra kendime gelir gibi oldum, nitekim yüzünde beni
ferahlatan bir tebessüm vardı.. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin
bir sesle 'hayırlı aksamlar' dedim.."
Yıl: 1995
"Karşıma birdenbire çıkınca çok sasırdım ve duydulandım... Fena halde kal
geldi yani.. Ama bu is bizi bozar dedim. Baktım o da bana bakıyor, bu iş
tamamdır dedim... Manitayı tavlamak için doğruldum, artistik bir sesle
'selam' dedim.."
Yıl: 2006
"Abi onu karsımda öyle görünce çüş falan oldum yani ve duygu durumum
kabardı... Oğlum bu iş bizi kasar dedim, fena göçeriz dedim, enjoy
durumları yani... Ama concon muyum ki ben, baktım ki o da bana kesik..
Sarıl oğlum dedim, bu manita senin... 'Hav ar yu yavrum?'"
Yıl: 2016
"Karsıma aniden çıkınca korktum. Kapkara çarşafın içinde kara bir hayalet
gibiydi. Ulan ne halt ettik de 2007de bu yobazlara oy verdik. O gün
bugündür gitmediler başımızdan. Şimdi şu karşıma çıkan dünya güzeli midir
kaknemin teki midir gel de anla. Bir daha bunlara oy verirsem diyecem ama oy
verme falan da kalmadı ki. Kadılar konseyi midir nedir bir sey çıktı. Basında
da Fetullah Hoca. Dedikleri kanun oluyor. Tuuuh namaz vakti geçiyor. Ulan
karıya daldık yiyeceğiz şimdi dayağı İslam devriyesinden. Daha gecen Cuma
namazında ağzımda sakız unutmuşum, onun morlukları yeni geçti.........'"
*****************************
TANSU ÇİLLERİN ANITKABİR DEFTERİNE BIRAKTIĞI MESAJ
"Yüce önder. Ulu ve büyük Atam! Doğru Yol Partisi'nin 14'üncü
yılını
idrak ediyoruz. (Sonra 14'ün üzerini karalamış, 15 yapmış) Laik
Türkiye Cumhuriyeti'nin ve demokrasinin bekçileri olarak 16'ıncı yılımızda
huzurundayız. Davamız yarım asırlık yani 65 yıllık bir davadır.
Milliyetçilik ve çağdaşlık yolunda yarım asırdır yani tam kırk yıldır
yürüyoruz. Bu ülkenin çimentosu olmanın sevinci içindeyiz. Biz bu
ülkenin çimentosuyuz. Bizimle tuğlaları yapıştıracaklar, duvar örecekler,
bina yapacaklar, içimize girecekler. İlkelerinin ışığı altında partimizin
17'nci yılını kutluyor saygılar sunuyorum. Görüşmek üzere...".
********************************
HEPIMIZIN SONU
Fırtına apansız bastırınca, koca gemi bir anda denizin dibini boyladı.
Adam, ıssız bir adanın sahilinde gözlerini açtı.
Ne gelen vardı ne giden...
Ne araç vardı ne gereç...
İstersen muz ve Hindistan cevizi, istemezsen muz ve hindistancevizi...
Hayatı boyunca evi dışında beş yıldızlı otellerden başka yere adımını
atmadığından, bir sure ne yapacağını bilemedi...
Sonra dört ay boyunca muz yeyip, Hindistan cevizi suyu içti.
Geçmişte kalan o güzel günleri düşünerek gözlerini denize dikip, kendisini
kurtaracak gemiyi beklemeye koyuldu...
Bir gün sahilde uzanmış yatarken, gözünün ucunda bir hareket hissetti.
O da ne ?
Bir sandal ve kürekte o güne dek gördüğü en müthiş kadın...
Son surat geliyor... İnanamadı...
"Nereden geliyorsun ?" diye haykırdı ve ekledi "Buraya nasıl geldin?"
"Adanın öteki tarafından..." dedi kadın, "gemi batınca oraya çıktım."
"Ne şans, benden başka kimsenin kurtulduğunu sanmıyordum.
Kaç kişisiniz ?"
"Başka kimse yok, sadece benim. Sandal da gemiden değil. Gemiden cöp yok...
"Adamın aklı karıştı... "O halde sandalı nereden buldun?"
"Basit" dedi kadın.
"Adada bulduğum malzemeyle yaptım...
Kürekler sakız ağacı...
Zemini palmiye dallarından ordum, yanlar okaliptüs..."
"Ama, ama bu imkansız, aletlerin yok nasıl becerdin ?" dedi adam.
"Pek de sorun olmadı. Öteki tarafta sıra bir alüvyon kaya oluşumu var.
Fırında belli dereceye ısıtılınca islenebilir yumuşaklıkta demir elde
ediliyor.
Alet yapmak için kolayca kullandım... Bosver bunları.
hadi göster, nerede yaşıyorsun ?"
Bön bir ifadeyle orada yaşadığını itiraf etti adam...
Aylardır oracıkta sahilde yatıp kalktığını...
"Öyleyse bana gel benim yerime..." diyerek kadın küreklere asıldı.
Birkaç dakika sonra küçücük bir iskeleye yanaştılar...
Adam sahile göz atınca az daha sandaldan düşüyordu.
Mavi beyaz boyalı kulübeyle, iskele arasına tas döşeli yürüme yolu bile
yapılmıştı !
Eve girerlerken kadın omuzlarını silkti, "Pek rahat sayılmaz ama ben yine de
ev diyorum işte...
Otur lütfen, bir şey içer misin ?"
"Hayır, hayır teşekkürler..." dedi adam.
Şaşkınlığını hala üzerinden atamamıştı.
"Daha fazla Hindistan cevizi suyu içemeyeceğim artık...
Tahammülüm kalmadı..."
"Hindistan cevizi suyu değil ki... İmbiğim var, Pik Colado'ya ne dersin?"
Adam hayretini gizlemeye çalışarak ikramı kabul etti.
Kanepeye oturarak sohbete daldılar.
İkisi de birbirlerinin hayat hikayesini dinledikten sonra
kadın, "üzerime rahat bir şey giyeceğim" diyerek ayağa kalktı.
"Duş yapıp tras olmak ister misin ? Üst kattaki banyo dolabında jilet var."
Adam artık olayı sorgulamaktan tamamen vazgeçmişti...
Banyoya girdi, dolapta kemik bir sapın içine sıkıştırılmış oynak mekanizmalı
iki deniz kabuğundan yapılma ustura onu
bekliyordu...
"Bu kadın inanılmaz" diye mırıldandı...
"Bakalım bundan sonra ne var
Döndüğünde kadın onu gardenya kokuları içinde, stratejik bölgeleri uzum
yapraklarıyla örtülü olarak karşıladı...
Sadece uzum yaprakları...
Yanına oturmasını istedi.
Sonra yavaşça sokularak fısıldadı...
"Söyle bana yakışıklı, ikimiz de uzun suredir bu adadayız...
Çok yalnız olmalısın, eminim su anda yapmak için kıvrandığın bir şey var...
Hani burada tek basına geçirdiğin aylar boyunca en çok yapmak istediğin...
Anlıyorsun değil mi ?
Gözlerinin içine bakıyordu...
Adam duyduklarına inanamadı...
"Yani..." dedi... "Buradan e-mailimi kontrol edebilir miyimim?"
“Hepimizin sonu böyle olacak................))))
********************************
EMEĞİNİ BİLMEYENLERE SUNMA VE TARTIŞMA
Hindistan da çok ünlü bir ressam varmış...
Herkes bu ressamın yaptıklarını kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş... Ve onu 'Renklerin Ustası' anlamına gelen Ranga Çeleri olarak tanısa da; kısaca Ranga Guru derlermiş...
Onun yetiştirdiği bir ressam olan Raciçi ise artık eğitimini tamamlamış ve son resmini yaparak Ranga Guru'ya götürmüş ve ondan resmini değerlendirmesini istemiş...
Ranga Guru ise;
- Sen artık ressam sayılırsın Racaçi.. artık senin resmini halk değerlendirecek. diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini ve en görünen yerine koymasını istemiş. Yanına da kırmızı bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. Raciçi denileni yapmış... Ve birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki, tüm resim çarpılar içinde ve neredeyse görünmüyor... Çok üzülmüş . Emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo kırmızıdan bir duvar sanki.. Alıp resmi götürmüş Ranga Guru'ya ve ne kadar üzgün oldugunu belirtmiş.
Ranga Guru üzülmemesini ve yeniden resme devam etmesini önermiş. Raciçi yeniden yapmış resmi ve gene Ranga Guru'ya götürmüş. Tekrar şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş Ranga Guru... Ama bu defa yanına bir palet dolusu çesitli renklerde yağlı boya, birkaç fırça ile birlikte... Ve yanına insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı ile birlikte bırakmasını istemiş.
Raciçi denileni yapmiş...
Birkaç gün sonra gittigi meydanda görmüs ki resmine hiç dokunulmamış, firçalar da, boyalar da kullanılmamış... Çok sevinmiş ve koşarak Ranga Guru'ya gitmiş ve resme dokunulmadığını anlatmış..
Ranga Guru ise;
Sevgili Raciçi, sen birinci konumda insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanaği ile karşılaşabileceğini gördün...
Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı...
Oysa ikinci konumda onlardan hatalarını düzeltmelerini istedin, yapıcı olmalarını istedin... yapıcı olmak eğitim gerektirir... Hiç kimse bilmedigi bir konuyu düzeltmeye kalkmadı, cesaret edemedi...
Sevgili Raciçi Mesleginde usta olman yetmez, bilge de olmalısın.. Emeğinin karşılığını ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın... Onlara göre senin emeğinin hiç bir değeri yoktur...
Sakin emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartişma...
|
|
*********************************
GELİVERDİN HABERSİZ
Ne olurdu üç beş yıl önce haber ver
Hiç değilse bir kere rüyama girseydi
Aşk meşk derken dünyadan bir türlü kopamadım.
Senden özür dilerim, hazırlık yapamadım.
Görüyorsun yanımda ne valiz var, ne bavul
Yaşım yetmiş olsa da gör ki fıkır fıkırım
Bu cümbüşlü alemi, ben nasıl bırakırım?
Hani bir söz vardır ya; "Yaş yetmiş İş bitmiş."
İnan ki bu bir yalan, bunu diyen halt etmiş
Ey Azrail ! Dur biraz, sana yalvarıyorum
Yasal haklarım için; bir avukat arıyorum…
Hayallerim, düşlerim, yarın kalan işlerim
Estetik yapılacak, daha burnum dişlerim
Elli yaşında ancak, voleyi vurabildim.
Hortumlar sayesinde holdingi kurabildim
Gerçi ucuza verdim şerefin kilosunu
Ama böyle kazandım, şu uçak filosunu
Ey Azrail ! ne olur bozulmasın pazarım
Sana şöyle yüklüce, bir çek bile yazarım
Şu masmavi havuzlu, sarayıma baksana
O daracık mezarda, yazık olmaz mı bana?
Ölmemi bekliyorlar inan ki seziyorum
Arkamdan göstermelik iki damla gözyaşı
Birde şöyle büyükçe, yıldızlı mezar taşı
Tahmin ediyorum ki; mevlid de okuturlar.
Araya reklam konur, bir ilahi aryası
Mevlid bitince başlar, dedi-kodu furyası
Etlerim, kemiklerim, didik didik edilir
Ben az gelirsem eğer, köklerime gidilir.
İnan ki hazırlığım yok daha, hele şu din konusu,
Çok karışık bir saha
Bazı büyük abiler, köşeleri tuttular.
İrtica diye diye, beni de korkuttular
İlahiyat adına; ekranda iki kaçık
Kimlerin kuklaları oldukça apaçık
Alim, zalim karşıtı renkleri seçilmiyor.
Velisiz kaldı sokak; deliden geçilmiyor.
Bu cinnet kervanına, kocabaşlar dahiller.
Tuz bozulmuş, ne yapsın bizim gibi cahiller
Henüz daha gündemde, ne oruç var ne zekat
Ne Kur’an’la tanıştım, nede kıldım bir rekat
Gönül dersen, henüz genç daha haccım duruyor
Nerde bir taze görsem, kalbim küt küt vuruyor
Edemedim bir türlü, şu nefsimi terbiye
Ortalıkta ne görse tutturuyor ver diye
Ey Azrail ! Bilirim gelince beklemezsin
Tükenen vadelere, saniye eklemezsin
Bu satırlar boş geçen bir ömrün hikâyesi
İbret alanlar için son pişmanlığın sesi
Bilmem ki bir duvarda, bu mütevazı çaba;
Bir küçücük pencere açacak mı acaba ?

|